Holochain teknolojisi ile geliştirilen Holo 1$ olur mu?
Eskiden ekipte olan Matthew Schutte, teknolojiyi ve nasıl bir sorunu çözdüğünü herkesin anlayabileceği şekilde anlatıyor. Ethereum ile bir karşılaştırma yaparak örneğini Lamborghini üzerinden veriyor.
Bu videoyu izlerseniz, Holo’nun çözdüğü sorunu anlayıp 1$ olup olamayacağı hakkında kendiniz yorum yapabilirsiniz. Bu yüzden videoya Türkçe altyazı ekleyerek paylaştım. İzleyin, izletin.
Holo’nun amacının, internette merkezî sunucuların üzerinde barındırılan verileri bir merkezi olmayan, dağıtık sunucular üzerinde barındırmak olduğunu daha önceki yazılarımda belirtmiştim. Yani hepimizin mesela Facebook’ta, Twitter’da oluşturduğu verileri bu yapıların işleyip satarak üzerimizden para kazandığı sisteme bir dur diyecek Holo.
Holo sayesinde verilerimiz, birilerinin istediği zaman ulaşabildiği sunucularda değil, dünyanın dört bir yanına dağılmış bizim gibi sıradan insanların kişisel bilgisayarlarında şifreli ve parça parça hâlde tutulacak. Belki de milyonlarca insanın katkısıyla bütün bir internet, dağıtık bir ağda barındırılacak.
Holo ağındaki verileri barındırmak için kendi kaynaklarını sunan kişiler, Holo Fuel ile ödüllendirilecek. Ne kadar çok veriyi ne kadar sorunsuz bir şekilde barındırırsanız, o kadar çok Holo Fuel kazanacaksınız.
Peki nasıl Holo Fuel kazanılabilir?
Bunun iki farklı yolu var. İlk yol, Holo ekibinin ürettiği Holoport’lardan birini satın alıp evde prize takmak kadar basit. Holoport satın almak için şu siteyi ziyaret edebilirsiniz: https://store.holo.host/
Holoport+, bir kitap büyüklüğünde.
Holoport’u prize takıp çalıştırmak ve bu sayede Holo Fuel kazanmak kolay olsa da, Holo Fuel kazanmak için Holoport satın almak zorunda değilsiniz. Kişisel bilgisayarınızı, Holo ağı üzerindeki uygulamaları barındırmak için tahsis edebilirsiniz. Hatta, bilgisayarınızın belli bir kapasitesini bu iş için, kalan kapasitesini ise günlük işlerinizi halletmek için kullanabilirsiniz. Fakat bunu yapmak için biraz da olsa yazılımdan anlamak gerekiyor. Benim gibi yazılım sektörüne uzak olanlar için de çözümler mevcut olacak. Mesela Holo’nun Türkiye Topluluğu‘na mensup biri olan Fatih Hamurcu, bir script yazarak bunu, yazılımdan anlamayan kişiler için bile birkaç tıkla kurulacak kadar kolay hâle getireceğini söylüyor.
Tabii önce Holo ağının kurulup işlemeye başlaması gerek. Bunun da 2019 yılı bitmeden gerçekleşmesi planlanıyor. İşte o zaman bizler de ya Holoport alıp çalıştırarak ya da kişisel bilgisayarlarımızı bu işe tahsis ederek hem Holo’nun dağıtık internet hayaline destek vermiş olacağız, hem de Holo Fuel kazanacağız.
Peki ne kadar kazanacağız?
Holo ağı henüz başlamadığı için bu sorunun cevabı meçhul ama mesela bir Holoport+ (en yüksek kapasiteli Holoport), bir günde, 65W’lık bir ampulün harcadığı elektrik kadar tüketime neden oluyor. Takdir edersiniz ki bu da öyle dişe dokunur bir miktar değil. Türkiye’de bir Bitcoin üretmenin maliyetinin yaklaşık 3000-4000$ olduğu düşünüldüğünde Holoport’un tüketiminin devede kulak kaldığı çok iyi anlaşılır.
Götürüsü bu kadar düşükken getirisinin ne olacağı belli olmadığından, şu an ne söylense yalan olur. Ama şu bilgileri biliyoruz. Barındırma hizmetini hangi fiyattan vereceğini her kullanıcı kendisi belirleyecek. Uygulama geliştiricileri de, uygulamalarının barındırılması için bizlere ihtiyaç duyacak. Tabii ki en ucuz ve en kaliteli hizmeti sağlayanı seçecekler.
En kaliteli hizmet derken neyi kastediyorum?
İnternet hızı yüksekliği, günün tamamında bu hizmeti verebilme gibi bazı özelliklere sahip olunmalı. Çünkü kesintili ve yavaş bir hizmet, kimseyi tatmin etmeyecektir. Zaten sistem de bu gibi durumları şeffaf bir şekilde ortaya koyacak ve hizmetinizin kalitesini 0-5 arası bir puanla derecelendirecek, böylece uygulama sahiplerine kimden hizmet alacaklarını belirleme konusunda yardımcı olacaktır.
Bu yazının Twitter üzerinde bir seri olarak paylaşılmış hâline buradan ulaşabilirsiniz.
Holo’nun geleceği parlak mı? Holo ekibi, yayınlanan Green Paper‘da, cevabı çokça merak edilen bu soruyla ilgili 6 farklı olası senaryo sunuyor. Bu senaryoların dördü kötü ikisi iyi sonuçlanıyor.
Senaryoları ifade etmeden önce belirtmek gerekir ki; mainnet yayınlandıktan sonra “hodl”, Holo ekibinin istediği bir şey değil. Alıp kenara atıp değerlenmesinin beklenmesi, projenin gelişimini engelleyecektir. Çünkü etkin bir şekilde dolaşımın olmaması, “nefes alan bir para birimi” hedefleyen Holo’nun amacına ters düşecektir. Zaten değeri çok oynamayan bir para birimi oluşturulacağı için “al bekle” de tercih edilmeyecektir.
Şimdi senaryolara geçelim. Holo ekibinin dilinden aktarıyorum.
Senaryo 1: Birileri bizden önce daha iyisini yapar ve bizi yener. Kaybolup gideriz.
Bu ihtimal mümkün olsa da bizce gerçekleşmesi çok da olası değil. Çünkü henüz alpha seviyesinde de olsa çalışan bir sistemimiz var.
Senaryo 2: İlk yapan biz oluruz ama sistemdeki ciddi hatalar Holochain’in adına kötü etki eder.
Böyle olursa hem bug’ları düzeltmek için zaman kaybederiz hem de itibarımız zedelenir. Ama inanıyoruz ki biz gayretli bir şekilde çalışırsak ve bütün süreçlerde şeffaf olursak, yazılımdaki ciddi hatalarla baş edebiliriz.
Senaryo 3: Verdiğimiz sözleri yerine getiremeyiz.
Holoportları teslim edememek, yeterli hackhaton yapamamak gibi sebeplerden dolayı Holo’ya talep olmaz. Bu yüzden yaygınlaşmaz.
Senaryo 4: Holo her şeyi yapar ama insanlar merkezî yapıları bir anda bırakıp dağıtık ve ölçeklenebilir olan Holo’ya geçmekten korkarlar.
Bu senaryo olası değil çünkü ölçekleme konusunda Holochain’den belirgin derecede kötü olan blokzincirinin oluşturduğu akım bile oldukça büyük. Ama olur da rağbet görmezsek, sistemin devamını sağlama sürecinde gelir elde edilemez ve Holo ölür. Çözüm için farklı bir gelir modeli geliştirmek gerekir.
Senaryo 5: Holo, güçlü bir dağıtık uygulama (dApp) ekosistemi oluşturur.
Bu senaryo, yüzlerce milyar dolarlık cloud hosting pazarında, kurduğumuz sistemin dağıtık uygulama geliştirmeyi çok çok kolaylaştırmasından dolayı meydana getireceği etki düşünüldüğünde olası bir senaryo. Gerçekleştiği zaman da hosting için kaynaklarını sisteme sunanlar iyi ödüllendirilir. Yapının güçlendirilmesi ve daima geliştirilmesi de mümkün olur. Holo Fuel da bu sistemde kullanılan bir para birimi olur.
Senaryo 6: Holo, dağıtık uygulamalar ve varlık destekli para birimleri için devasa bir ekosistem oluşturur.
Bu senaryoda Holo, sadece hosting ve al-sat için değil, ağ üzerinde yer alan çok sayıda dağıtık uygulamaya ve varlık destekli para birimlerine ev sahipliği yaparak yaygın şekilde kullanılır hâle gelir. Bu genel kullanım sayesinde Holo’daki günlük hacim, bir ara Ethereum’da olduğu gibi 300 milyon dolar olur. Hatta HoloFuel kullanımı konusunda yerel otoritelerle görüşmeler gerçekleştiririz. Bu senaryoda en zor kısım, aktarımlardan doğan devasa miktardaki gelirin, ekosistemin devamı için en iyi nasıl yönlendirilmesi gerektiğine karar vermek olacaktır. Bu kararlarda topluluğun düşünceleri bize yön verecek.
Holo ekibinin gelecekle ilgili 6 senaryosu bu şekilde. Benim kişisel fikrim, beşinci senaryonun en olası senaryo olduğudur. İlk dört senaryonun gerçekleşmesini pek olası görmüyorum. Aynı zamanda, altıncı senaryonun gerçekleşmesi de biraz şansa bağlı. Ama beşinci senaryo hiç de zor değil, hatta 2019 bitmeden gerçekleşecek gibi duruyor.
Dikkat çekici olansa şu.
Holo ekibi, projeyi allayıp pullamak yerine kötü de olsa bütün ihtimalleri
ortaya koyacak dürüstlükte. Yatırımcı açısından konuşursak, Holo alanların
aldatılma ihtimali sıfıra yakın. Bu iyi bir durum.
Holo yatırımcıları için tek olumsuz durum, ekibin başarısız olması ihtimalidir. Çeşitli nedenlerle sorun çıkabilir, proje yarıda kalabilir. Holo’nun devrimsel bir proje olmasının avantajlarının yanında bu başarısızlık ihtimali de göze alınarak yatırım yapılması gerekir. Ben kişisel olarak o ihtimali düşük buluyorum ve bu yüzden Holo’dayım ve Holo’da olacağım. Katkı sağlamak için de Türkiye’deki kriptopara topluluğuna bilgi sunmaya devam edeceğim.
Bu yazı Holo Zengini adlı Twitter kullanıcısı tarafından yazılmıştır.
Geçenlerde biraz tartışıldı bu konu. daha önce sebebini kendim okumuş ve son derece mantıklı bulmuştum. ancak paylaşmamışım. şimdi sebebini açıklayacağım. biraz fazlasıyla matematiksel terimler yer alacak, beyin yanabilir.
Holo ekibi ICO yapmadan önce, “Etik ICO nasıl olmalıdır?” sorusunu sordu ve bununla ilgili 3 makaleden oluşan bir yazı dizisi yayınladı: https://medium.com/h-o-l-o/ethical-ico/home
Makalelerden özetle çıkan sonuçlar şunlar:
– ICO’lar kısa sürmemeli – Belli bir grup almamalı, topluluğa dağıtılmalı – Şeffaf olmalı – ICO’nun sonundaki hedef belli olmalı
şeklinde devam ediyor.
Burada bizi ilgilendiren, ICO’nun ulaşacağı hedefin (toplanacak para olarak) önceden belirli olması. Holo ekibi, “benim ihtiyacım 25.000.000 €, oraya ulaştığımda ICO’yu bitiririm” diyor. Tabii burada 3 soru geliyor akıllara.
O kadar para ne kadar zamanda toplanacak? Zaman sınırı var mı?
25.000.000 €’ya geldiğimi nasıl anlayacağım? Hangi pariteden belirlenecek?
Kaç adet Holo Token dağıtacağım? Tanesini kaçtan satacağım? (asıl cevap aradığımız soru bu)
En kolay olandan, 1’den başlayalım. Bunun cevabını, ico şartlarında (https://holo.host/wp-content/uploads/ico_terms_and_conditions.pdf … sayfa 5, madde 1) belirtiyorlar. Ya 25.000.000’a ulaşınca, ya da 28 Nisan 2018’de ICO’yu sonlandıracağız. Hangisi önce olursa diyor. Yani 25.000.000’a ulaşılamayabilirdi.
2 ve 3’ü birlikte cevaplamak gerekecek. Öncesinde neden dolar değil de euro soruları akıllara gelebilir. “Holo aslen ABD kökenli ve bu yüzden dolar olması gerekir” diye düşünüyoruz. ancak ICO Cebelitarık merkezli şirketleri üzerinden yapıldı. Avrupa’dan dolayı euro seçildi.
Holo ekibi diyor ki, “bizim bu Holo, Ethereum’dan 10.000 kat daha verimli” Bu 10.000 sayısı Holo için biraz psikolojik bir sayı. Daha detaylı olarak ileride anlatacağım. Bunlar diyor ki, “bizim 1 token, sizin 10.000 token’ın işini yapar. Senin 10.000’de 1’in fiyatına bunu veririm ben”.
Dolayısıyla burada bir sabit belirlemiş oluyorlar. Sonrasında da şöyle bir denklem kuruyorlar, 10.000 HOT = 1 €. Evet, denklemi euro üzerinden kuruyorlar. ICO günü geldiğinde, bu denkleme Ethereum’u da ekleyeceklerini söylüyorlar. Çünkü ICO Ethereum üzerinden yapılacak.
ICO günündeki 1 €’nun değeri 0,0022671895 ETH oluyor. Yani denklem toplamda şöyle oldu: 10.000 HOT = 1 € = 0,0022671895 ETH. Euro burada ara değişken gibi işlem görüyor ve ekip, 10.000 HOT = 0,0022671895 ETH denkleminin ICO boyunca değişmeyeceğini belirtiyor.
Yani o esnada ETH değeri 2 katına da çıksa (yaklaşık 1.8 katına çıktı zaten ico boyunca) bu oran değişmeyecek. Bu da “Etik ICO nasıl olmalı?” makalelerinde belirttikleri bir madde idi.
Şimdi denklemin ilk kısmına bir daha bakalım; 10.000 HOT = 1 €. Peki hedef neydi? 25.000.000 €. ICO’nun başlangıç gününe göre bakar isek, 25.000.000 €’ya ulaşmak için toplam 250.000.000.000 (250 milyar) adet Holo Token basmak gerekirdi. Ama öyle olmadı; çünkü etik ICO.
Holo ekibi kaç adet Holo Token basılacağını baştan belirlememişti. Baktıkları şey şu oldu: ICO süresince toplanan ETH miktarına baktılar ve Ethereum’un o anki euro fiyatı ile ETH adedini çarptılar. Eldeki para, ulaşılmak istenen 25.000.000 €’ya ulaşınca da ico’yu bitireceklerdi.
ICO 25.000.000’a ulaşamadan, söz verdikleri 28 Nisan 2018’de sonlandı. ICO sonlandığında toplanan ETH miktarı 30.202 idi. Yani 17.931.838 euro toplandı. 30.202 ETH, yukarıdaki denklemimize (10.000 HOT = 0,0022671895 ETH) göre hesaplandığında, 133.214.575.156 HOT oldu.
Ekip daha önceden toplanan miktarın 1/3’ü oranında kendisi için token basacağını söylenmişti. 1/3 oranında token da eklendiği zaman ulaştığımız sayı 177.619.433.541 oldu. Kısaca, 177.619.433.541 sayısı rastgele seçilmedi. ICO şartları vardı. Kendi kurallarına uydular.
Tabii şu soru akıllara gelebilir: “25.000.000 € toplanamadı mı?” Toplanamadı. Zaten toplanan parayı hep 30.202 ETH olarak belirttiler. Ama çok yaklaştılar. Ekibin kendisi için bastığı miktarı da düşündüğümüzde, 23.909.117 €’luk HOT basarak ICO’yu sonlandırdıkları görülüyor.
Holochain’in kafamdaki konsept için en iyi oluşum olup olmadığını sana danışmak istiyorum. Holochain çok ilginç görünüyor ama tam olarak çözecek kadar bilmiyorum.
Şu an blokzinciri mühendisi olarak çalışıyorum, sana soracağım sorular var. Eğer mümkünse önümüzdeki günlerde bir görüşme yapabilir miyiz?
Kailan
Software Engineer
Holochain’e geçmekte olan yazılımcılara, hazırlayacağım bu yazı için ulaşmaya çalışırken tesadüfen bu e-postayı aldım. Tesadüfen çünkü o benim bu yazı üzerinde çalıştığımı bilmeden bana ulaşmıştı.
Görüşmemizde ona, Holochain’in blokzincirinden nasıl farklı çalıştığını ve verimlilik ve ölçeklenebilirlik anlamında faydalarını anlattım. Bana güvenlik konusunda sorular sordu, ben de Holochain’in sisteminin kendisine karşı meydana gelecek saldırılara nasıl karşı koyacağını açıkladım. Üzerinde geliştirilecek uygulamaların, kullanıcıların eylemleri yoluyla insanlar arasında nasıl bir köprü olacağını konuştuk.
Geliştirilen uygulamalara kimlerin erişip kimlerin erişemeyeceğini belirleyen zar (membran) sistemini açıkladıktan hemen sonra Kailan sessizliğe büründü.
(RaiTurk’ten Not: Hücrenin fiziksel koruyucusu olan membran, tıp dilinde “hücre zarı” anlamında kullanılmaktadır. Holochain’in doğayı taklit ederek geliştirdiği sistemdeki temel koruyucularından birine “hücre zarı” adının verilmesi şaşırtıcı olmamalı ancak kesinlikle büyüleyici!)
Kafasını salladı ve “anlamıyorum” dedi. Sonra ekledi: “Milyonlarca dolar para blokzinciri projelerine aktarılıyor, bunu anlamıyorum”. Tekrar sustu, öğrendiklerinin ne sonuçlar doğuracağını kafasında tartıp duruyordu muhtemelen. Sonunda şunu söyledi: “Bütün bu yapmaya çalıştıklarını neden Holochain ağında yapmıyorlar ki? Hiç mantıklı değil.”
Görüşme sonrasında bu yorumunu biraz açmasını rica ettim, o da şöyle dedi: “Anladığım kadarıyla blokzinciri teknolojisinin temel amacı, aracılara bağlı kalmaksızın güvenli bir sistem oluşturabilmek. Eğer öyleyse, bunun peşinde olan blokzinciri projelerinin çoğu, bunu gerçekleştirme yolunda daha etkili olabilmek için Holochain’i kullanmalılar.”
Yükselen Bir Eğilim
Kailan, blokzincirinin vaat edip de başaramadığı dağıtık internet düşüncesini gerçekleştirmede Holochain’in potansiyelini fark etmeye başlayan çok sayıda blokzinciri yazılımcısından sadece biri.
Reddit’teki gönderime yorum yaptığında karşılaştığım bir EOS yazılımcısı var. Bu yazılımcı bana “blokzinciri muhtemelen internet devriminin bir sonraki ayağı değil” dedi. Kendisi, EOS ağı üzerinde bir sağlık uygulaması geliştiriyormuş fakat bazı anlaşmazlıklar sonucunda projeyi bırakmış. Bırakma sebebi, CPU ve RAM kullanımının yüksek olmasının getirdiği maliyet yükü ve topluluğun paraya odaklanmaktan geliştiricilere destek olmaması. Kendisi EOS için “tam bir fiyasko” diyor. Daha düşük maliyetinden dolayı Holochain’e geçiyormuş. Hashgraph’i de gözden geçirdiğini ama onların sadece çok zengin yatırımcıları hedeflediklerini söylüyor.
Solidity Yazılımcılarının Bakışı
Holochain’in Mattermost Chat Uygulaması’nda karşılaştığım bir solidity (RaiTurk’ten Not: Ethereum ağında uygulama geliştirmek için kullanılan dil Solidity’dir) yazılımcısı olan Santiago del Valle “Ethereum güzeldi. Teknolojiyi anlamamı ve biz yazılımcıların daha iyi bir dünya yaratmada rolümüzün olabileceğini fark etmemi sağladı.” diyor.
O, blokzinciri alanındaki çalışmalarından dolayı takdir edilen bir isim; buna rağmen blokzinciri teknolojisinin ölçeklenebilirlik, enerji tüketimi, pay (stake) toplama (proof of stake mutabakatı sistemi kullanılıyorsa) gibi sorunlarından dolayı inancını kaybetmiş. Ayrıca, akıllı kontratları geliştirmenin zor olduğunu, bunun Holochain’le çok daha kolay gerçekleştirilebileceğini düşünüyor.
Blokzinciri Gerçek Hayatı Karşılamıyor
Blokzinciri taraftarları küresel mutabakat (global consensus) sağlandığı sürece, kısmi merkeziyetsizliğin yeteri kadar iyi olduğunu ileri sürebilir. Buna karşılık, konuştuğum bir diğer yazılımcı olan PJ ki kendisinin kuramsal fizik alanında bir arkaplanı da vardır, aynı fikirde değil.
Bir teknolojinin başarılı olabilmesi için gerçeklerin, halkla ilişkilerden öncelikli olması gerekir. Çünkü doğayı kandıramazsınız.
Richard Feynman
PJ, blokzincirindeki küresel mutabakat sisteminin yanlış ön kabullere dayandığını söylüyor ve ekliyor: “Ne kuantum kuramında ne görecelilikte olayların üstten belirlenen bir düzeni yoktur. Sadece referans alınacak çerçeveler (temel basit kurallar) vardır. Doğada durum böyleyken, neden küresel bir mutabakata ulaşmak için kendimizi zorluyoruz ki? Bu büyük bir hata, doğada bilginin akış prensibini yok sayıyor. Blokzinciri teknolojisindeki ölçeklenebilirlik sorununun altında yatan temel sıkıntı bu.”
Oysa Holochain, doğadaki durumlardan ilham alınarak tasarlanmış. Veri akışının devamlılığını küresel bir mutabakata dayanmadan yapıyor.
Bir hukuk profesörü olup aynı zamanda önde gelen bir blokzinciri eleştirmeni olan Angela Walch da tweet serisinde şunu söylüyor:
“Blokzinciri, olayların/aktarımların gerçekte olan akışını göstermiyor. Bunun yerine, sistemdeki kurallara göre “mutabakata varılmış olan” aktarımları gösteriyor. Bana göre bu fark önemli çünkü bu sistemde gerçeklerin yerine, mutabakat sürecine katılan kişilerin/oluşumların “yarattığı gerçek” var. Churchill’in de dediği gibi; tarih, kazananlar tarafından yazılır. ”
PJ, geliştirmek istediği eşten eşe (peer to peer) çoklu medya paylaşım uygulamasını üzerine kurabileceği dağıtık bir ağ teknolojisini bir süredir aradığını söylüyor. Bununla ilgili olarak, blokzincirinin kendisine bir çözüm sunma açısından umut doğurduğunu ama aradığı dağıtık sistemin bu olmadığını sonradan anladığını ifade ediyor. Bu yüzden blokzincirini bırakıp Holochain’e geçmek için çok da düşünmeye gerek duymamış. PJ son olarak şunu söylüyor: “Holochain’in teknolojisi çok daha üstün. Tam hayal ettiğim şey bu. İnanılmaz bir potansiyeli içinde barındırıyor.”
Blokzincirini bırakıp Holochain üzerinde yazılım geliştirmeye karar veren birkaç yazılımcıyla daha konuştuktan sonra gördüm ki daha çok yazılımcı yakında aynı sonuca varıp Holochain’e geçecek.
Holochain, beni ta en başından beri heyecanlandıran bir oluşum. Nisan 2018’in sonunda attığım şu tweetten de görüleceği üzere, -yatırım tavsiyesi olmasa da- kişisel olarak çok şey bekliyorum.
Bu beklentiyi oluşturan esas unsur ise o bahsettiğim heyecan. Merkezî sunuculara ihtiyaç duymadan, binlerce ve belki günün birinde milyonlarca insanın katkısıyla oluşacak dağıtık bir internetin mümkün kılınabilmesi yönündeki umut ışığı, bütün bu heyecana kaynaklık ediyor.
Ancak her şey toz pembe değil. Hiçbir devrimin gerçekleşmesi kolay olmadığı gibi internet denilen devasa ekosistemin iplerini, aktörlük yapan fillerin elinden alıp fillerin tepişmesi sırasında altta kalıp ezilen sıradan insanlara verebilmek de kolay olmayacaktır.
Dolayısıyla, Holochain bu büyük hayali gerçekleştirmede en olası aday olarak görünüyor olsa da aşması gereken engeller büyük. Bu engellerden sadece birinden bahsedeceğim: Merkezî aktörlerin bu oluşumun yoluna taş koyması.
Düşünün; Amazon’un, Google’ın, Facebook’un, Instagram’ın başındasınız. Milyarlarca insanın kişisel verileri elinizin altından istediğiniz yere akıyor. 3-5 kişi çıkıp çok zekîce Holochain diye bir yapı kuruyor ve bütün bu suyun dümenini, kimsenin -Holochain’in kurucularının bile- erişemeyeceği bir yere yönlendiriyor. Sizin değirmenlerin çarkı da bu su olmadan dönmüyor elbette.
Engel olmaya çalışmaz mıydınız?
Kesinlikle çalışırdınız.
Peki nasıl? Holochain’in sistemini engellemek mümkün mü?
Sen ve ben değişmediğimiz sürece mümkün ancak bizlerin değişmesi belki de en zor kısım.
Anlatayım.
Dağıtık bir internetin işlemesini sağlayacak araçlar, Holoportlar ve bilgisayarlarımıza kuracağımız Holoport benzeri sistemler. Bunları kurup çalıştırınca, Holochain sayesinde o devasa interneti Amazon’un merkezî sunucularında değil de kendi bilgisayarlarımızda, evimizde prize taktığımız Holoportlarda barındıracağız.
Bunu yaparken, hayatî öneme sahip olan unsur, internet bağlantımız. İnternet bağlantısı, evlerimize kablolarla geliyor. Bütün dünyanın birbirleriyle bağlı olmasını sağlayan bu kablolar, sizin evinizden okyanusun altına kadar her yere uzanıyor.
Bu kablolar kimin kontrolünde? Tabii ki merkezî yapıların.
Yazılım, mühendislik gibi alanların içinde değilim ancak o alanda yer alan bazı yetkin kişilere danıştım. Merkezsiz bir internetin hayaline onlar da heyecanlanıyorlar fakat merkezî yapıların Holochain’in bu hayalini engellemek için çok da zorlanmayacağı kanaatindeler.
“Bunu nasıl yapabilirler” diye sorduğumda aldığım cevap net: Holochain’de sunucu görevi yapan kişilerin internet bağlantılarını, o bağlantıyı “güvensiz” olarak etiketleyerek kesmek ve “Holoportları prizden çıkarana kadar” internet vermemek.
Kablo kimdeyse düdüğü o çalıyor. Siz istediğiniz kadar sisteminizi kurun, kablonuzu kesip sizin hayat damarlarınızı kurutmaya muktedirler. Hele o dev merkezî sistemlerin başındaki kişilerin, devletlerin üzerinde bile hakimiyet kurabilme kudretine sahip olduğu düşünüldüğünde, bunu yapmalarının işten bile olmadığı ayan beyan görülüyor.
Engellemek için bir kılıf gerektiğinde ise “Holochain, sistemde çocuk pornosu barındırılmaması konusunda hiçbir önlem alamıyor, bu sistem zararlı” gibi argümanlara sığınmaları mümkün. Yayınlarsınız Wall Street Journal’da, Washington Post’ta birer yazı, olur biter.
Ancak enseyi karartmayın, dağıtık internet hayalini gerçekleştirmek zor olsa da imkânsız değil. Bu zor yol, daha önce dediğim gibi bizlerin değişmesinde gizli.
Eğer biz sıradan insanlar, kişisel verilerimizi korumak adına bilinçlenir, bilinçli olmayanları bilinçlendirirsek, önümüzde kimse duramaz.
Milyonlarca insanın Holo sistemine gerek sunuculuk yaparak gerek uygulama yazarak gerek o uygulamaları aktif bir şekilde kullanarak destek vermesi sonucunda, merkezî yapılar harekete geçmeye kolayca cesaret edemeyeceklerdir. Çünkü milyonlarca insanın katkıda bulunduğu bir sistemi bitirmek, oldukça zordur.
Harari’nin konuşmasında bahsettiği büyük sorunları çözebilecek bir sistemi Holochain meydana getirebilir. Ancak burada eksik olan, insan-merkezli (agent-centric) bir yapı olan Holochain’in insan desteği olacaktır.
Bugün değil Türkiye’de; İsveç, Norveç gibi ülkelerde bile veri mahremiyeti konusunda toplumsal bir bilincin henüz oluşmadığını gösteren araştırmalar mevcut. Bu bilinçsizlik de Holochain’in serüvenini akamete uğratmaya neden olabilir. Holochain’in aşması gereken en büyük engel de budur, biz bilinçsiz insanlar.
Bütün bunlardan sonra, gelecekle ilgili kişisel öngörüme gelecek olursam, kısa vadede merkezî yapıların, uzun vadede ise dağıtık internetin peşindeki biz sıradan insanların bu mücadeleyi kazanacağıdır. Çünkü biz sıradan insanlar merkezî yapıların verilerimizi sömürmesine, bugün olmasa da yarın uyanacağız.
Uyanmak için, sigorta şirketlerinin “sen farkında olmasan da verilerini işledik, yaptığımız analizler sonucunda vardığımız sonuç, 5 yıl içinde kalp krizi geçirme riskinin %80 olduğudur, dolayısıyla sana sağlık sigortası yapmıyoruz, ne hâlin varsa gör” demelerini bekliyoruz sadece. Bu da kısa vadede gerçekleşmeyecek ancak gerçekleştikten sonra insanlar, dağıtık interneti elde etmek için gerekli sistemi kuracaklardır. Ha, ismi o yıllarda belki Holochain olmaz başka bir şey olur ama olur.
Biraz da herkesin en merak ettiği konu olan ve “boşver veriyi meriyi kardeşim, bana paradan konuş, ne zaman 1 dolar olur” şeklinde feveran ettiği maddi kısım hakkında kişisel fikirlerimi serdedeyim.
Uzun vadede dağıtık internet yanlılarının, kısa vadede merkezî yapıların kazanacağını söyledim ama daha kısa vadede, şu anki fiyatı $0,000435 olan Holo’nun $0,01 (1 cent) seviyesine rahatlıkla gelebileceğini, $0,1 (10 cent) seviyesini de büyük ihtimalle görebileceğini düşünüyorum -tekrar ediyorum, yatırım tavsiyesi değildir, kişisel fikrimdir, para da sorumluluk da sizindir-.
Çünkü ortaya koydukları parlak ve parlak olduğu kadar gerçekçi bu fikrin yavaş yavaş (global bir kabul görmese bile) işlemeye başlaması bence mutlaka fiyatlanacaktır.
1 doları görmesi için ise bizlerin veri mahremiyeti konusunda bilinçlenmesi gerekiyor. Aksi takdirde imkânsız.
RaiTurk – 16 Aralık 2018
Bu yazıdan bir süre geçti ve fikirlerimde bazı değişiklikler oldu. O fikirleri şu yazımda ifade ettim: Holochain Engellenebilir mi?
Bitcoin şu sıralarda yeni bir düşüş dalgasının altında can çekişiyor. Bugüne kadar gördüğü en yüksek seviyeden (all-time high) %77’lik bir düşüş yaşadı.
Fakat bu ilk kez olmuyor.
Bitcoin, piyasaya çıktığı 10 yıldan bu yana 4 kez en az %70’lik bir düzeltme yaşadı ve Wall Street’teki “uzmanlar” her seferinde Bitcoin’in ölüm ilanını yazdılar. Fakat Bitcoin her seferinde küllerinden yeniden doğdu ve yeni rekorlara yelken açtı.
Eğer Bitcoin’i ölü olduğunun ilan edildiği o 4 noktadan almış olsaydınız ortalama kârınız %6300 olacaktı. Yani 1 koyup 63 alacaktınız.
Ancak, gelecek boğa sezonunda yani neredeyse her kriptoparanın sağlam kârlar yazdığı dönemde bu böyle olmayabilir.
Hayır, Bitcoin ölmeyecek. Bitcoin özellikle değer saklama aracı (store of value) olarak yine önemli bir rol oynayacak. Bu yüzden şu ana kadarki en yüksek değerinden daha yukarılara gitmesi gerekli.
Ancak birkaç gelişmiş kriptopara var ki, o kriptoparalar pazar payının çok daha büyük bir kısmını ele geçirebilir ve böylelikle yatırımcılarına muazzam kârlar bırakabilir.
Juan (Juan Villevarde) ve ben (Martin Weiss) bunu yapabilecek 3 örnek üzerine konuştuk.
…
(Bu kısımda XRP ve EOS’tan konuştular, o kısımları çevirmedim. Direkt Holochain kısmına geçiyorum.RaiTurk)
Martin: Kriptopara piyasasına bakıp da bu iki örneği yani XRP ve EOS’u görmeyen yoktur. Ama üçüncü örneğimiz henüz yeni ve çoğu kimse tarafından duyulmamış.
Juan: Evet, konuşacağımız üçüncü örnek, çok özel bir yapı, Holochain.
Holochain, içerisinde “chain” geçse de, blockzinciri değil. Borsada kullanılan kısa isimleri “HOT”. Bu teknoloji, “dApps” yapmak için geliştirilmiş yani dağıtık uygulamalar yapmak için.
Martin: Facebook, Amazon, Netflix, Google ve diğer birçok uygulamanın yerine geçmeyi hedefliyor.
Juan: Evet ama göz ardı edilmemesi gereken bir şey var. Sadece Facebook bile saniyede yarım milyon beğeni tıklamasını işliyor. Düşünebiliyor musun, yarım milyon!
Martin: Bunların her biri birer aktarım yapıldığı anlamına geliyor değil mi?
Juan: Kesinlikle! Bunların hepsi, dağıtık bir ağa aktarım olarak işlenecek. Fakat şimdiye kadar konuştuğumuz hiçbir platform bunu gerçekleştirebilecek seviyede değil. Hiçbirinin aktarım hızı bunu yapmaya yetmiyor.
Martin: Neden yetmiyor?
Juan: Çünkü bir blokzincirindeki bütün aktarımlar aynı deftere yazılıyor. Bunların hepsi de aynı bant genişliğini paylaşıyor. Sıkıntı burada işte.
Facebook gibi dev uygulamaları blokzinciri üzerinde çalıştırmak bu yüzden çok zor. Ama Holochain farklı çalışıyor, eşten eşe (peer to peer). Basitçe anlatacak olursak, Holochain üzerinde seninle ben bir etkileşime girersek, bu sadece seninle benim aramda gerçekleşir. Kendi aramızdaki işlemi sadece biz onaylarız ve işlem tamamlanmış olur.
Martin: Yani bu yine kriptopara teknolojisi; amaç aynı ama tamamen farklı bir yöntemle bu amacı yerine getiriyor.
Juan: Evet, tamamen farklı. Bizim Holochain’i bu kadar heyecan verici bulmamızın sebebi, bütün internetin çalışma prensibini ta en başından yeniden kurma gibi bir iddiasının olması.
Holochain’in farklı yaptığı o kadar çok şey var ki, önümüzdeki üç gün boyunca konuşsak yetmez; kodun işlerliğiyle başa çıkma şekilleri, topluluktaki insanları kullanma şekilleri, merkeziyetsiz uygulamalarının özellikleri…
Martin: Yazdığın raporu okudum; orada altı çizilmesi gereken bir nokta, en az internetin kendisi kadar hızlı olabilmesi. Yani en yüksek hızda çalışabilir, bu da şu anlama geliyor; Facebook’un yaptığı her şeyi Holochain üzerinde yapabilirler, Google’ın, Netflix’in yaptığı her şey Holochain ağında yapılabilir.
Juan: Bütün interneti bile çalıştırabilir, hiç problem değil Holochain için.
Martin: Senin belirttiğin ikinci nokta ise ölçeklenebilirlik (scalability). Yüzlerce milyon insan Holochain ağında aynı anda yer alabilir ve buna rağmen ağın veriminde bir düşüş olmaz, herkes kaliteli bir hizmet alabilir. Ölçeklenebilirlik neredeyse sınırsız!
Juan: Evet sınırsız. Çünkü ne kadar çok insan katılırsa o kadar hızlanıyor, yavaşlamıyor.
Martin: Bunu nasıl yaptıklarını bana başka bir zaman iyice açıklamalısın.
Juan: Tabii ki açıklarım. İşte bu yüzden Holochain çok heyecan verici ve iddialı.
Martin: Ama bir de yatırımcı gözüyle bakalım. Hâlâ oyunun başlarındayız, erken.
Juan: Çok başlarındayız, evet.
Martin: Borsadan alabiliyorsunuz şu an ama çoğu kimse bilmiyor.
Juan: Bilmiyorlar ama insanların Holochain’i kullanmadığı bir geleceği hayal etmek bizim için çok zor. Yapmayı planladıkları işte çok çok iyiler. Belki de sınıflarının en iyisi.
Martin: Zaman ayırdığın için gerçekten teşekkür ederim Juan.
Holochain’i yaratanlar dünyayı değiştirme peşinde. Yeni kurdukları P2P (peer to peer) platformu üzerinde inşa edilecek uygulamalar sayesinde sadece blokzincirini değil, Facebook gibi merkezî uygulamaları (apps) da tahtlarından edeceklerini söylüyorlar. Peki bu coşku gerçekçi mi?
Kurucuları, bilgisayar ağları alanında Holochain’in Tim Berners-Lee’nin 1990’da oluşturduğu WWW (World Wide Web) internet iletişim protokolünden sonra en önemli teknoloji olabileceğini söylüyor. Holochain, internet kullanıcılarına mahremiyet ve gizliliklerini kazandırabilecek yeni ve iddialı bir internet protokolü.
Arthur Brock, “bu, hayal edebileceğimizin ötesinde ezber bozan bir proje” diyor. Yazılım mühendisi bir Amerikalı olan Brock, Eric Harris-Braun ile birlikte Holochain’in kurucularından.
Holochain Nedir?
Tıpkı Berners-Lee’nin WWW’si gibi, Holochain de bilgisayarların iletişimini yani bilgisayarların birbirleriyle konuşabilmesini sağlayan şifrelenmiş bir internet protokolü. Ancak WWW genelde şirketlerin merkezî sunucuları üzerinde çalışıyor. WWW sisteminde akıllı telefonunuz ya da bilgisayarınız Facebook, Baidu veya Google’ın sunucularını çağırır ve o sunuculardan veri alıp gönderir. Bütün işlemler ve veri depolama o sunucular üzerinde gerçekleşir.
Bunun aksine Holochain, evlerimizdeki bilgisayarların ve akıllı telefonların oluşturduğu dağıtık ağda P2P prensibine dayalı olarak çalışır.
Her Türlü Uygulamalar
Her türden uygulama Holochain’in üzerinde çalıştırılabilir. Google gibi arama uygulamaları, e-posta uygulamaları, Facebook Messenger gibi mesajlaşma uygulamaları, Twitter gibi kısa metin paylaşma uygulamaları, AirBnB gibi boş oda paylaşma uygulamaları Holo ağının üzerinde işleyebilir.
Bütün uygulamalar kullanıcıların bilgisayarlarının oluşturduğu dağıtık ağda Holochain protokolünü kulanarak işleyeceği için şirketlerin devasa merkezî sunucularıyla etkileşime girmeye ihtiyaç duymaz. Böylelikle bu sunucuların sahibi olan şirketler, bugün onların sunucularından geçmek zorunda kalan kişisel verilerinizi elde edemez. Çünkü verileriniz artık onların sunucularından geçmek zorunda değildir.
Olay tamamen bundan ibaret. Holochain’in kurucuları da bize gizlilik hakkımızı geri vermek isteyen idealistler zaten. Teknoloji alanındaki insanlar da Holochain’in meydana getirebileceği büyük değişimi yavaş yavaş anlamaya başladılar.
Holochain İnternet Mahremiyetimizi Yeniden Hayata Döndürebilir Mi?
15 yıldan fazla süredir çevrimiçi dünya, mahremiyetimizin günden güne ölmeye yüz tuttuğu bir yere dönüşüyor. İnternet şu anda, devasa miktardaki kişisel veriyi depolayıp işleyen, böylelikle her şeyi görüp her şeyi bilebilen mega şirketlerin bir panoptikonu olmuş durumda.
Facebook, Google, Twitter ve Baidu gibi şirketler, hedefe daha uygun reklamlar yerleştirerek reklam gelirlerini artırma peşindeler. Bunu yapmak için de internetteki aramalarımızı, fotoğraflarımızı, GPS verilerimizi, aboneliklerimizi, video izleme tercihlerimizi, e-postalarımızı, telefon konuşmalarımızı yani her türlü veriyi alıp işliyorlar.
Bu şirketlere verdiğiniz verilerin içinde saklı olansa, sizin, bu verilerin işlenmesiyle ortaya çıkan inanılmaz derecede detaylı kişisel profiliniz: Ekonomik durumunuz, siyasi görüşünüz, ilişkileriniz, hobileriniz, eğilimleriniz, ilgileriniz, sevdikleriniz, sevmedikleriniz, kişisel özelliklerimiz, eğitim seviyeniz, yaşınız, cinsiyet tercihleriniz, bulunduğunuz yerler … her şey!
Eric Harris-Braun “biz Facebook’ta ürünüz” diyor ve ekliyor “Facebook’un yaptığı esas şey, kişisel profillerimizi reklam verenlere satmak”.
Brock ve Harris-Braun’un yapmaya çalıştığı şey de, kişisel verilerinizi merkezî sunucuların sahibi olan şirketlerden uzak tutarak kişisel verilerinizin kontrolünü tekrar size vermek. Brock “Holochain data-merkezli (data-centric) değil, insan-merkezlidir (agent-centric); aracı siz olduğunuz için verinin nerede olacağını, kimlerin görebileceğini siz belirlersiniz” diyor.
2018: Holochain’in Duyurulduğu Yıl
Holochain üzerinde çalışılmaya başlanalı 10 yıldan fazla oluyor. Bu, Satoshi Nakamoto’nun 2008’de blokzinciri sistemini anlatan makalesinden ve onun uygulaması olan Bitcoin’den bile öncesine tekabül ediyor.
Bitcoin son 10 yılda muazzam bir heyecan yaratmış olsa da şimdilerde onun fanatikleri tarafından bile ciddi sınırlılık ve kusurları olduğu anlaşılıyor. Ölçeklenebilirlik problemi var; her düğüm (node) kayıtların hepsini depolamak zorunda. Kayıtları oluşturmak da zamanla zorlaşıyor.
Holochain’in kurucuları tüm bu kusurlardan uzak bir sistem oluşturmanın peşinde ve görünen o ki başarılı oldular. Arthur Brock’a göre Holochain’deki aktarımlar hem işlemci faaliyeti hem de enerji harcaması bakımından Bitcoin’e göre on binlerce kat daha ucuz ve verimli.
Holochain ekibi 2018 yılının başlarında bir ICO (Initial Coin Offering) düzenledi ve birkaç milyon dolar toplamayı başardı. Zengin olmayı hedeflemediklerini söyleyen Brock ve Harris-Braun, amaçlarının bireyleri güçlendirmek olduğunu ifade ediyor. Şu sıralar odaklandıkları konu, dünyanın dört bir yanında “hackhaton” etkinlikleri düzenleyerek, geliştiricilerin P2P ağında uygulamalar geliştirmesine ön ayak olmak. Eğer bir uygulama (app) geliştirilip büyük ve yaygın bir uygulamayı (app) tarihe gömecek şekilde yaygınlaşarak kök salabilirse, Holochain durdurulamaz olacaktır.
Baidu: Çin hükümetinin Google’ı yasaklamasından dolayı Çin’de kullanılan arama motoru.
Panoptikon: İngiliz filozof ve toplum kuramcısı Jeremy Bentham’ın 1785 yılında tasarlamış olduğu hapishane inşa modelidir. Daha fazla bilgi için: https://tr.0wikipedia.org/wiki/Panoptikon
Diyelim ki bir alışveriş listesi yaptınız ve markete gittiniz. Marketten çıkarken bir de baktınız, listeyle hiç alakası olmayan ürünler sepetinizde!
Listeye sadık kalmak neden bu kadar zor, hiç düşündünüz mü?
Yapılan araştırmalara göre, harcamalarımızın %50’si plansız. Evet, bunlardan bazıları listemize eklemeyi unuttuğumuz için ama önemli bir kısmı psikolojimizden, ürünü görünce gelen alma hissinden kaynaklanıyor. Böyle olunca, marketlerin içi de duygularınıza hitap ederek sizi daha fazla alışverişe itecek şekilde dizayn ediliyor.
Dükkanların önünden geçen insanları müşteriye dönüştürmek amacıyla, vitrini ışıklandırmak ve göz alıcı yapmak, mimar Victor Gruen’in 20. yy’da ortaya attığı bir fikirdi ve bugün o kadar etkili işliyor ki bu tekniğe “Gruen Etkisi” deniyor.
IKEA da bu yöndeki çabalarla daha fazla kazanıyor. IKEA’ların içinde köfte restoranı bulunması bu çabanın ürünü. Köfte kokusuyla bile olsa insanların uyarılıp heyecanlandırılması daha fazla alışveriş yapma eğilimine neden oluyor.
IKEA’nın yöneticilerinden Richard La Graauw harcamaların sadece %20’sinin mantığa dayanarak yapıldığını; geri kalanının tamamen duygularla şekillendiğini söylüyor ve bu bilgiden hareketle ekliyor; “duygularınıza hitap ederek daha fazla almanız için uğraşıyoruz”.
La Graauw, ürünlerin mağazada nasıl yerleştirileceğini, kat nasıl düzenlenirse müşterilerin daha fazla harcama yapacağını düşünerek kat planını ayarlıyor.
Mağazaların çok farklı kat planı var ancak IKEA planını “ne kadar ürüne maruz kalınırsa o kadar fazla alışveriş yapılır” düşüncesinden hareketle, müşterilerin mağazanın daha fazla yerini gezmesini sağlayacak şekilde ayarlıyor.
IKEA, müşteri için rotalar çizerek, ok işaretleriyle ve ışıklarla yönlendirme yaparak sizi mağaza içinde daha fazla dolaştırmak ve böylelikle harcamalarınızı artırmak istiyor. Yönlendirmelerin aradığınızı kolayca bulun diye yapıldığını düşünmüyordunuz umarım.
Hatta müşterilerin nereleri daha çok dolaştığını analiz etmek için teknolojiden yararlanıyor. Cihazlar, sizin mağazadaki rotanızı izliyor ve bu verileri biriktiriyor. Her şey sizi harcamaya itmek için kullanılıyor.
Bir dahaki sefer daha fazla harcama yapmak istemiyorsanız ya mağazadan çıkmak için kısa bir yol bulun ya da mağazaya ne almak için geldiğinizi asla unutmayın. Aksi takdirde tuzaklar, elinizi cebinize götürecektir.
Elmaslar, yerkürenin derinliklerinde milyarlarca yıl yüksek basınç ve sıcaklıkla şekillenmiş, volkanların püskürmesiyle yüzeye çıkmıştır.
Tarih boyunca “lüks” sınıfında yer alan elmas, kullanışlıdır, güzeldir ve insan eliyle üretilemez. İşte bu son kısım artık doğru değil.
Özellikle Afrika’da kötü şartlarda madencilik yaptırarak insanlara zulmettiği, bununla kalmayıp çevresel hasarlara yol açtığı için çokça eleştirilen elmas endüstrisi, bugün geleceği açısından belki de çok daha büyük bir sorunla karşı karşıya: Çok daha hızlı ve kolayca üretilebilen, insan yapımı elmaslar!
Yeni bir yöntem sayesinde üretilen elmaslar “çakma” değil “gerçek” ve madencilikten çok daha ucuza elde ediliyor.
“Gerçek” derken, iki tür elmas da kübik yapıda konumlanmış karbon atomlarından oluşuyor. Görsel olarak ayırt etmek de imkânsız.
Elmas üretme çalışmaları aslında 1950’lerde sonuca varıyor; yüksek basınç ve sıcaklık oluşturarak birkaç haftada elmas üretilebiliyor.
Yüksek sıcaklıktan kasıt 1600 derece civarı, basınç ise ticari bir uçağı parmağınızın ucunda dengede tuttuğunuzda hissedeceğiniz kadar. Yani eski yöntem, doğal sürecin hızlandırılmış taklidinden ibaret.
Bu yöntem, madencilikten daha mâliyetli. Elde edilen elmaslar da istenilen parlaklıkta değil. Dolayısıyla bunlar kesme aletlerinin uçlarında kullanılıyor.
Son yıllarda geliştirilen kimyasal buhar kırağılaştırma (chemical vapor deposition) yöntemi, eski yöntemin pabucunu dama atıyor: Kısa sürede, doğal elmastan gözle ayırt edilemeyecek kadar gerçek elmas üretimi!
Sentetik elmaslar doğal elmaslar gibi piyasada dolaşıyor ve çoğu kişi bunun farkında değil.
Elmasa müşteri olan bazı kişiler doğal elmastan vazgeçmiyor, milyarlarca yıllık bir hikâyeye sahip olan taşı tercih ediyor; bu, onlara anlam sağlıyor. Diğerleri ise madencilikle çevreye verilen zararı önlemek için sentetik elmaslara yöneliyor.
Sentetik olduğu bilinen elmasların fiyatları doğal olanlardan %30 düşük ancak fiyatlama konusunda bir kafa karışıklığı da var; sentetik ama birebir aynı olan neden değersiz olsun ki?